Interview Series for Contemporary Art at Bosphorus

Didem Dayı Tirek, Mimar Sinan Üniversitesi Grafik Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisansını Marmara Üniversitesi Grafik Bölümünde yaptı. Şu an Marmara Üniversitesi Grafik Bölümünde doktorasını yapmakta olan Didem Dayı Tirek, kısaca kendini şöyle tanımlıyor:

“Serbest olarak tasarımcıyım, memur şeklinde akademisyenim.”

Umut Şahin Alhan: Sanat ve tasarıma olan ilginiz nasıl başladı ve hangi yönde gelişti?
Didem Dayı Tirek: Girdiğim ortamlarla oldu daha çok. Ben 17 yaşında, Yüksel Metin Koçan’la çalışmaya başladım. Ortamı gördüm ve ilgimi çekti. Zaten daha öncesinden de çok okuyan, araştıran ve sağa sola girip çıkan bir insandım. Tam bana göre bir şeydi. Ama tasarım beni daha çok heyecanlandırdı. Ondan sonra, sanattan da hiçbir zaman  kopmadım çevrem sayesinde. İlk olarak, 20’li yaşların başında bir şeyler yaptık. Hatta, bir dernek kurduk DAGS diye. Disiplinlerarası Genç Sanatçılar Derneği. Kurucular arasında ben vardım, Genco Gülan vardı ve birkaç arkadaş daha vardı. Ondan sonra arka arkaya geldi. Sonra zaten profesyonel oldum, Reklam ajanslarında çalıştım, tasarım ofislerinde çalıştım. İşte 29-30 yaşından sonra da akademisyen oldum.

Umut Şahin Alhan: Genel olarak sanata bakış açınız nedir? Hem tasarımcı hem de akademisyen olarak, eğitimsel ve sanatsal anlamda iki farklı yaklaşıma sahipsiniz. Bu konu hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Didem Dayı Tirek: Şimdi ben sanata tasarımcı olarak bakıyorum. Bir formasyon aldım ben sonuç olarak ve profesyonel olarak da o işle uğraştım. Yani, ben profesyonel olarak tasarımcıyım, benim mesleğim tasarımcılık. Dolayısıyla, benim sanatı değerlendirişim tasarımcı gözüyle. Sonuçta ben kendi düz mantığımla şöyle düşünüyorum; ajansa gidersiniz ve ya bir tasarım problemi önünüze bir brief olarak gelir, bir soru şeklinde gelir. Sanatta da şu an bir brief geliyor sizin önünüze. Yani, bienaller hep konulu, sergiler hep başlıklı. İşte, Beden-Mekan diyor, öbürü Kimlik diyor, öbürü Öteki diyor. Size zaten bir problemle geliyorlar, sizin kendinizdeki alanı araştırmak üzere değil. Eğer, ilgiliyseniz o kavramla ve de okuyorsanız, sonuçta bana göre hala tasarlanmış bir ürün çıkarmanızı istiyor sanat ortamı. Sonuç olarak, ben tasarımcıyım, bunu iyi yaparım diye düşünüyorum. Üstelik bazı alanlarda, mesela tasarımda sezgisel alana yer bırakamazsınız. Tasarım alanında her şeyi hesaplamak zorundasınız. Sanatta da her şeyi hesaplamak zorundasınız ama, sırf kendinize vereceğiniz bir hesaptan bahsediyorsunuz orda. Yani, ben bir iş tasarladığım zaman; ben noktasına, virgülüne kadar onun karşımdaki insanla aramızdaki iletişimi kurduğuna emin olmak zorundayım. Ama sanatta böyle kendime ait bir oynama alanım olduğu için de, sanat beni daha çok heyecanlandırıyor şu anda. Yani, daha çok o projedeyim. Dediğim gibi, benim sanata bakış açım tasarımcı bakış açısı aslında, tasarım formatıyla bir bakış açısı. Ve şu anda ürettiğim işler, tamamen tasarımcı bakışıyla üretilmiş işlerdir.

Umut Şahin Alhan: Bugüne kadar bazı proje ve sergilerde yer aldınız. 16 sanatçının katılımıyla gerçekleştirilen ”Beden-Mekan” Video Enstalasyon Sergisinden biraz bahseder misiniz?
Didem Dayı Tirek: Küratör Fırat Arapoğlu’nun teklifiyle ben projeye dahil oldum ve de arkadaşlarımın referanslarıyla açıkçası, daha öncesinden Fıratla çalışmışlığım yoktu benim. Yani, verimli bir sergi oldu, konu iyiydi. Dediğim gibi diğer işler konusunda ahkam kesemeyeceğim. Ben tasarımcıyım, bir sanatçı kadar ve ya bir sanat eleştirmeni kadar, ne konu hakkında ne de serginin kalitesi ve ya katılan insanların işleri hakkında ahkam kesemem, ama konu beni çok ilgilendiren bir konu olduğu için orda beni heyecanlandırdı. Tipografiyle, metinle çözdüğüm bir iş. Yani, metin de bir görsel bizim için, biliyorsunuz tasarımcılar için. Sergi, Antalya’da Akdeniz Üniversitesi’nde gerçekleşti. Ebru Nalan Sülün ve Fırat Arapoğlu küratörlüğünü yaptı. Dediğim gibi, Beden-Mekan kavramıyla ilgili ben çok daha öncesinden, üniversite zamanımda da bununla ilgili bir iş yapmıştım. Zaten çok örtüşen bir şey olduğu için girmeyi kabul ettim, yoksa her başlıklı sergiye de katılmayı tercih etmediğimi söylemem gerekiyor. Yani, tasarımcı olarak zaten brief’le çok iş yapıyorum, her brief’li sanat işine de girecek olursam işin içinden çıkamam diye düşünüyorum.

Umut Şahin Alhan: Ayrıca, Görsel İletişim Tasarımı’na yönelik düşünülen  “Tasarım yazıları” adlı projede proje sorumlusu olarak yer aldınız. Bize bu çalışmadan bahsedebilir misiniz?
Didem Dayı Tirek: Biz dernek kurarken de ben bu alana ilk girdiğimde de Türkiye’nin en büyük sorunu; bir bellek yaratmaktır, bir tarih oluşturmaktır. Tasarımın tarihi çok geçmişe dayanmıyor ülkemizde. Yani, Cumhuriyet dönemi sonrasında daha doğru düzgün tasarım ürünü diyebileceğimiz işleri görebiliyoruz ve teorik olarak da çok az metin var. Metin üretmeyi teşvik etmek amacıyla, ilk elde şimdiye kadar Türkiye’de tasarım üzerine üretilmiş metinleri bir araya toplamak gerektiğini düşündüm ben çünkü başucu metinlerine ulaşması çok zor. Zaten bahsettiğinizde, toplam 50 kadar değerli metinden bahsediyoruz. Bunları bir araya toplayıp, ondan sonra kitap haline getirmek ve başvuru kaynağı haline getirmek, sonra da yeni metinlerin önünü açmak amacıyla yapılmış bir projeydi. Proje sadece benimle değil, Enver Kayhan’la başladı ve Mimar Sinan Üniversitesi’nden profesör Dilek Bektaş ve öğretim görevlisi İlhan Bilge, metinleri tek tek toplamama da yardım ediyorlar; okuyorlar, ayırıyorlar, düzenliyorlar, sınıflandırıyorlar ve işin aslında çoğunu onlar yapıyorlar. Ben sadece projeyi üreten insan olarak bu projede yer alıyorum, servis sağlıyorum hocalara. Hocalar sağ olsunlar işi aldılar ve herhalde ben bu tezi bitirdikten sonra, önümüzdeki sene bitmeden önce ilk kitabı çıkarmayı düşünüyoruz. GMK, Grafikerler Meslek Kuruluşu’yla ilintili olacak anladığım kadarıyla. Yani, proje devam eden bir proje, inşallah toparlanacak ve toparlanırsa değerli bir şey olacak buna inanıyorum ben. En azından şöyle bir şey var bu da bir bilgidir; şimdiye kadar Türkiye’de tasarım hakkında çıkmış yazıların yaklaşık %70-80’ini toplamışımdır.

Umut Şahin Alhan: Geleneksel sanattan farklı olarak günümüzde Çağdaş Sanat alanında kullanılan, sizin de “Beden-Mekan” sergisinde uyguladığınız “Enstalasyon” diğer adıyla “Yerleştirme” sanatı hakkında düşünceleriniz nelerdir?
Didem Dayı Tirek: Ben bunların hepsine bir araç olarak bakıyorum. Yani, bir derdiniz varsa söyleyecek bir şeyiniz varsa tasarımda da bu böyledir. Fotoğraf da kullanırsınız, illüstrasyon da kullanırsınız, Tipografiyle de çözersiniz bunların her biri araç, yani Enstalasyon’u ben kendime daha yakın bulduğum için kullanmıyorum. Enstalasyon’u, o problemi çözmek için doğru bir araç olduğu için kullanıyorum daha çok. Dolayısıyla, benim Enstalasyon’a ve ya performans sanatına öznel bir bakışım söz konusu olamaz. Dediğim gibi ben tasarımcı kimliğimle işliyorum, bunlar benim araçlarım ve bu araçları tanımam gerekiyor, doğru düzgün bilmem gerekiyor ve işimi çözerken hangisi benim için daha uygunsa, onu kullanacak kadar yakınlığım var benim bu alanlarla. Yani aynı tasarımda olduğu gibi.

Umut Şahin Alhan: Sanatsal faaliyetler açısından baktığımız zaman, örneğin İstanbul’da düzenlenen birçok sergi var. Size göre, düzenlenen bu sergilerin sayısı yeterli mi? Ve aynı zamanda, bu sergilerin sanatsal düzeyleri sizce ne durumda?
Didem Dayı Tirek: Çok sesli olması iyidir her zaman için. Yani daha çok galeri açılsın, daha çok insan iş yapsın ve onu artık piyasa ve tarih belirlesin, kim kalır kim iyi iş yapar. Zaten, bence Türkiye’deki ortam giderek daha doğru düzgün ve demokratik bir ortam olmaya başladı. Yani çok insanın sesi çıkıyor, iki sene sonra %50’sinin çıkıyor ama bir 70 kişi daha ekleniyor ona ve bu şekilde kendi kendini eleyerek iyi olanlar bir şey oluyor, kötü olanlar ve ya bu işle doğru düzgün uğraşamayanlar dökülüyor yani kendi ekonomisini oluşturduğunu düşünüyorum işin, bunun da çok iyi bir şey olduğunu düşünüyorum. Ve insanların da hayatına daha fazla girmeye başladığını düşünüyorum, bu iyi bir şey. Nitelikleri konusunda bir şey söyleyemeyeceğim, dediğim gibi kötü de olacak iş iyi de olacak, sonuç olarak herkes deneyecek bunu. Ayrıca, herkes her zaman da iyi iş yapamaz yani onu da ayırmak gerekiyor ama, ben bu çok sesliliği ve çokluğu asla kötü görmüyorum. Ve nitelik olarak kötü olması da benim için bir şey ifade etmiyor.

Umut Şahin Alhan: Bir tasarımcı olarak “tasarım” kavramı size ne ifade eder? Sizce tasarım nedir?
Didem Dayı Tirek: Tasarım, bir mühendislik işi bir kere. Yani bir brief’le hareket ediyorsunuz ve karşınızdakilerle iletişim kurmanız lazım, burada öznel alana yer yok tamamen bir mühendislik bir matematik işi yapıyorsunuz, bunu çok rahatlıkla söyleyebilirim. Ama, tasarım bence günümüzde her zaman olduğundan daha fazla bilgiye dayalı bir şey, yani bilgi olmadan tasarım bir şey ifade etmiyor. Ve genel bir bakış açısıyla ilgili Dali’nin söylediği bir şeydi galiba; “Bir domatesin bir atın üzerinde şaha kalktığını düşünemeyen adam gerizekalının tekidir” diye. Yani, benim tasarıma bakış açım tamamen bu. Evet, bir şeyi %100 iletişim kurmak amacıyla tasarlıyorsunuz ama, bir domatesin bir atın üzerinde şaha kalkabileceğini de gözünüzde canlandırabilmeniz lazım, yani o kadar da standart tanımlanmış bir iş değil bir yandan. Bir yandan çok standart ve tanımlanmış bir iş, bir yandan bilgiye ve hayal gücüne dayalı, yani %100 bilgiye ve hayal gücüne dayalı bir yapı oluşturmak işin etkisini bence daha çok arttırıyor. Yoksa o kadar çok görsel var ki dışarıda, artık birini diğerinden ayıran şey tamamen bence bu; hayal gücü ve bilgi.

Umut Şahin Alhan: Son olarak, geleceğe yönelik bir projeniz var mı?
Didem Dayı Tirek: Tasarım alanında Türkiye’de teorinin oluşması gerektiğine inandığım için herhalde bundan sonraki projeler ağırlıklı olarak onun üzerine olacak, Tasarım Yazıları’yla başlayan süreç bu zaten benim için. Daha sonrada yapmayı düşündüğüm en heyecan verici şey; yeni metinlerin çıkmasını teşvik edecek, kışkırtacak bir şey üzerinde durmak isterim, yani bu bir yayın olur, bir web sitesi olur ama bilgiyi ortaya çıkarmak, Türkiye’deki tasarım bilgisini ortaya çıkarmakla ilgili yurtdışından çeviri metinler değil ama, burada 1950’de tasarlanmış bir logo üzerine bir bilgi üretmek amacıyla, metin bazlı bir proje beni şu anda heyecanlandıran bir proje ve Tasarım Yazıları’ndan sonra gelecek olan şey bu zaten benim için.

Umut Şahin Alhan: Didem Dayı Tirek’le, Marmara Üniversitesi Grafik Bölümü’nde yaptığımız sohbet yaklaşık bir saat sürdü. Bu süre içerisinde, beni içtenlikle karşılayan ve sorularıma samimiyetle yanıt veren Didem Hanım’a çok teşekkür ediyorum.